31 Ocak 2009 Cumartesi

Yazarlarımız

ABDÜLEZİZ ŞENOL

Abdülaziz Şenol, Tarsus'ta 15 Ağustos 1895 tarihinde dünyaya geldi. Babası Kâmil Efendi Tarsus'ta tanınmış bir hekim, annesi Hatice (Hasibe) Hanım memleket eşrafından varlıklı bir ailenin tek kızıdır. Asıl adı Abdülaziz Sami'dir. Sonraları kısaca Aziz ismiyle tanınmıştır. Baba tarafından ataları Karaman'dan gelerek Tarsus'a yerleşmişlerdir. Büyükbabası da hekim olduğundan aile lakapları Hekimzâdeler olmakla beraber, soyadı kanununda "Şenol" soyadını seçmiştir.

Tarsus'ta sırasıyla devam ettiği iptidai ve rüştiye mekteplerini bitirince, baba mesleğini seçmeyi çok arzulamış ve bu isteğini anlayışla karşılayan aile büyüklerinin de onayıyla İstanbul'a Mektebi-i Tıbbiye'ye gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Fakat daha sonra, o zaman padişaha karşı siyasi hareketlere mihrak olan bu yüksek mektepte tahsilinden doğabilecek tehlikeleri düşünen anneannesi torununu korumak düşüncesiyle İstanbul'a göndermekten vazgeçince, tahsil hayatı sona ermiş oldu.

Abdülaziz Şenol, henüz on yedi yaşlarındayken tarikat hayatına girmiştir. Önce Şeyh Diyarbekirlizâde Ali Efendi'nin Rüfaî tekkesine ve bilahare Kadirî şeyhi Mısrî Abdüsselâm Efendi'nin tekkesine müdâvim olarak, tarikat usul ve erkânını öğrenmiş, zikir ve ayinlere katılmıştır. Develizâde Hafız Halil Efendi'den çok etkilenmiştir. O sıralarda on sekiz yaşlarında olan Abdülaziz, 1912 yılında, etkisinde kaldığı bu yüce zatın bir ihvan evindeki meclisine gidip huzura alınmış, heyecanını hayat boyunca muhafaza ettiği, benliğini kuvvetle sarsan fevkalade olaylarla dolu olarak, evlatlığa alınmıştır.

Abdülaziz, ekmel mürşidinin irtihaline kadar, yaklaşık yirmi bir yıl süreyle bu zatın taht-ı irşadında bulundu. Memuriyet, askerlik gibi maddi hayat meşgaleleri ve onlardan doğan ayrılıklar, onun manevi bağını hiçbir suretle etkilemedi. Mersin Adliyesinde zabıt kâtipliğine tayini nedeniyle ailece Mersin'e göç etmişler, bir süre sonra patlayan Birinci Dünya Savaşı üzerine de askere alınmıştır. Savaşta, Kafkas ve Sina cephelerinde bulunmuştur.

Askerlik hayatı, başından geçen pek çok maceralarla doludur. Harbin sonunda, yararlılığı sebebiyle verilen harp madalyası ile Mersin'e dönmüş ve memuriyet hayatına devam etmiştir. Altı yıl kadar, önce Mersin postanesinde, sonra Mersin Gümrük Rüsumat Başmüdürlüğü'nde çalıştıktan sonra istifa ederek memuriyetten ayrılmıştır.

Abdülaziz Şenol için, harpten sonraki bu devir, sülûk seyrinin en hararetli, ruhaniyetinin en coşkun devresi olmuştur. Sülûkun harareti ve cezbesi içinde hac vazifesini yerine getirmek üzere mürşidinden izin alarak, parasız, perişan bir gezgin derviş kılığında, yaya olarak bir seyahate çıktı. Şam'a kadar sürdürebildiği bu seyahati, baştanbaşa maddi ve manevi olaylarla doludur.

Seyahatten dönüşünden bir süre sonra şakirdindeki terakki ve inkişafı yakın bir takiple değerlendiren mürşidinin emriyle Mersin'deki ihvan topluluğuna riyaset ederek, onların teslik ve idaresiyle görevlendirildiler. Bu arada, 1924 yılında Girit muhacirlerinden Saadet Hanım'la evlenmiştir. Böylece, eşinin vefatına kadar kırk altı yıl süren bu mutlu evlilikten, ikisi erkek ve ikisi kız olarak dört çocukları dünyaya gelmiştir. 1926 yılında Adana'ya taşınınca yine mürşidinin emri üzerine, bu defa da orada mevcut büyük ihvan topluluğunun başında aynı görevi yerine getirdi. Adana'da serbest hayata atılarak bir mağaza açmış, ithalatçılık ve mümessillik yaparak, ticaretle meşgul olmuştur. Develioğlu Hafız Halil Efendi'nin, 1933 yılında Tarsus'un Namrun yaylasında vefatından sonra çok müteessir oldu ve dört ay süreyle evine kapanıp dışarı hiç çıkmadı ve kimseyle görüşmedi. Dört ay süren bu itikaf devresinden sonra da artık burada duramayacağını anladı ve Trabzon'la başlayan ve İzmir'le biten bir yolculuğa çıktı. 1935 yılında İzmir'e yerleşince, vakti çeşitli işler ve uğraşlarla geçmiştir. Sonraları 1960 yılına kadar, çarşı içinde, Başdurak mevkiinde açtıkları küçük bir dükkânda, elbise ve şapka temizleyiciliği yapmış ve Şapkacı Aziz Efendi namıyla tanınmışlardır.

Israrlar üzerine, bir madeni eşya imalathanesinde, ortak sıfatıyla girip çalışmaya başlayınca, 1960 yılında mezkur dükkânı kapatmıştır. Burasını tahliye ederken maalesef bazı şiirleri kaybolmuştur. Altı yıl kadar bu işle meşgul olduktan sonra 1967 yılından itibaren, yine ısrarlı davetler üzerine girdikleri bir inşaat müteahhitliğinde aynı göreve devam etti. Çalışma hayatına nihayet 1973 yılında son vererek evine çekildi. 1970 yılı sonlarında ilk eşinin vefatından iki yıl sonra Canan Hanım'la evlendi. Karşıyaka'daki evlerinden Hatay'a (İzmir) taşınarak, ömürlerinin sonuna kadar, köşelerinde, muhterem eşi ve hiç eksilmeyen ziyaretçileri arasında huzur ve sükun içinde sürdürdü. Abdülaziz Şenol Kenzî, 8 Mart 1981 yılında vefat etti.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

Asıl adı MUSTAFA İZZET BAKİ (d. 12 Ocak 1900, İstanbul -ö. 25 Ağustos 1982, İstanbul), tasavvuf, tarikatlar, divan edebiyatı ve İran edebiyatı üzerine yapıtlarıyla ünlü edebiyat tarihçisi.

Mevlevi tarikatı üyelerinden gazeteci Ahmed Agâh Efendi'nin oğluydu. Babasının ölümü üzerine Gelenbevi İdadisi'nin son sınıfından ayrılmak zorunda kaldı, bir süre kitapçılık ve ilkokul öğretmenliği yaptı. 1927'de Erkek Muallim Mektebi'ni, 1930'da İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. Konya, Kayseri, Balıkesir ve Kastamonu liseleri ile İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde edebiyat dersleri verdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde metinler şerhi okuttu. Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde İslam-Türk tasavvuf tarihi ve edebiyatı okuturken (1945) Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı, 10 ay hapis yattıktan sonra aklandı. 1949'da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Gölpınarlı, Türkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası ve Şarkiyat Mecmuası gibi yayın organlarında edebiyat tarihi ve fütüvvetle ilgili çok sayıda makale yayımladı, Türk Ansiklopedisi ile İslam Ansiklopedisi'ne çeşitli maddeler yazdı. Melâmilik ve Melâmiler (1931) ve Kaygusuz-Vizeli Alâeddin'den (1933) sonra, 1936'da doktora tezi olarak hazırladığı Yunus Emre, Hayatı, Sanatı, Şiirleri'ni (6. bas. 1986) yayımladı. Onu Yunus Emre ile Âşık Paşa ve Yunus'un Batıniliği (1941) ve Pir Sultan Abdal (1943; P. N. Boratav ile birlikte) izledi. Gölpınarlı, Celaleddin Rumi'nin (Mevlânâ) Mesnevi'sini (1941-46, 6 cilt) Türkçeye çevirdi. Yunus Emre Divanı'nı (1943, 2 cilt) yayıma hazırladı.

Gölpınarlı'nun 1945'te yayımladığı Divan Edebiyatı Beyanındadır'da yer alan edebiyat eleştirisi tartışmalara yol açtı. Kitabın savına göre divan edebiyatı İran edebiyatının kötü bir taklidiydi; toplum sorunlarıyla ilgilenmiyor, insanları uyuşukluk ve tembelliğe iterek hayalcilik ve kadere boyun eğmeye özendiriyordu. Sonraları divan şiirine daha yumuşak bir tutumla yaklaşan Gölpınarlı Fuzuli Divanı (1948), Nedim Divanı (1951) gibi yapıtları yayıma hazırladı.

Gölpınarlı, Mevlânâ Celaleddin (1951), Mevlânâ'dan sonra Mevlevilik (1953), Mevlevi Âdap ve Erkânı (1963) ve Mesnevi Şerhi'nde (1973, 6 cilt) Mevleviliğin dünya görüşünü işleyerek yorumladı. Tasavvuf, tasavvuf edebiyatı, mezhepler ve tarikatlar konusunda da Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli (1958), Alevî, Bektaşî Nefesleri (1963), 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar (1969), 100 Soruda Tasavvuf (1969), Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi (1972), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri (1977) gibi geniş kapsamlı çalışmalar yayımladı. Öbür yapıtları arasında Şeyh Galip, Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1953), Nailî-i Kadim, Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1953) Kaygusuz Abdal-Hayatı-Kul Himmet (1953), Nesimî-Usulî-Ruhî (1953), Divan Şiiri (1954-55, 4 kitap), Oniki İmam (1958), Nasreddin Hoca (1961), Yunus Emre ve Tasavvuf (1961), Yunus Emre, Risâlat al-Nushiyye ve Divan (1965), Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin (1966), Hz. Muhammed ve İslam (1969), Şeyh Galip, Seçmeler (1971), Hurufilik Metinleri Katalogu (1973), Hayyam ve Rubaileri (1973), Müminlerin Emiri Hz. Ali (1978), Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (1979) sayılabilir. Gölpınarlı'nın ayrıca bir Kuran çevirisi (Kuran-ı Kerim ve Meali, 1955) vardır.

AHMET DOĞAN ÖZEKE


Neyzen Doğan Özeke, Arnavutluk Göçmeni bir ailenin en küçük çocuğu olarak İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesini bitirdi. Yıllarca çeşitli işlerde çalıştı. (Kendi deyimiyle) Milliyet Gazetesinde foto muhabirliği, spor muhabirliği ve Tekel'de memurluk etti. Taksim Elmadağ'da garaj işletti. Bir süre 'Şoför' isimli bir gazete çıkardı. Merakını tatmin etmek için Türkoloji tahsil etti. Neyzen Gavsi Baykara'dan ney ve kendi kendisine tanbur ve ud çalmayı öğrendi. Klasik tekke tavrı ney üfleyebilen azsayıdaki neyzenden birisiydi. Ayrıca çok sayıda şiir yazdı. Kimseye göstermediği ve tamamlanmamış bir roman denemesi (El Yumruğu) mevcuttur. Karagöz, ortaoyununu inceledi ve öğrendi. İcazeti olmayan bir hattat idi. Emekli olduktan sonra İstanbul'u terketti. İki yıl Bursa'da kaldı. Daha sonra Muğla'ya yerleşti. 1998'de bu dünyadan ayrıldı.

AHMET GÜRSOY

Sinop'ta doğan Ahmet Gürsoy, ortaokul ve liseyi Ankara'da bitirdikten sonra 1946 yılında İ.T.Ü. İnşaat Mühendisliği Fakültesi'ne başlamıştır.
Karl Terzaghi'nin 1915-1925 yılları arasında İTÜ'de kurduğu zemin mekaniği bölümü laboratuvarının 4. jenerasyon öğrencisidir.
1950 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu ile karşılaşması, Gürsoy'un New York'a gitmeye karar vermesine neden oldu. Bundan sonra sanat ve mühendislik Ahmet Gürsoy'un hayatında iç içe oldu.
1956 Ağustos'unda New York'a ressam olmak üzere geldiğinde ilk iş olarak Art Students League'e kaydoldu. Art Students League'in özelliği kişilerin kabiliyetleri ve istekleri doğrultusunda eğitim vermesi ve herhangi bir sınırlama ve dayatma olmaksızın sanatçı yetiştirmesiydi.
27 yaşında Amerika'nın en köklü şirketlerinden Parsons-Brinckerhoff'ta çalışmaya başladı. Burada çalıştığı 45 sene içerisinde tünel inşaatından atom artıklarının zararsız hale getirilmesine kadar bir çok projede yer aldı. Nobel Ödüllü fizikçilerle çalıştı.
80'ler ve 90'lar boyunca küreselleşme nedeniyle Venezuella, Danimarka, Norveç, İsveç, İtalya ve İspanya'da çalıştı.
Gürsoy'un Türkiye ile olan yakın bağları sadece tarihi ve politik yönlerle sınırlı kalmamış, halen devam etmekte olan İstanbul Metrosu inşaatı ve Boğaz'dan geçecek tüp tünel projelerinin 1985-1988 arası Parsons-Brinckerhoff tarafından tamamlanmasında katkıları bulunmuştur.
Ayrıca Ahmet Gürsoy, 2000 yılında, Bülent Arel ve İlhan Mimaroğlu'nun tüm bestelerinin bulunduğu koleksiyonun İstanbul'a getirilmesini sağladı.

AHMET İNAM


Ahmet İnam, 1947 yılında Sandıklı’da doğmuştur. 1989 yılından bu yana ODTÜ Felsefe Bölümü’nde profesördür. Mantık, bilim felsefesi, kümeler kuramı, endüktif ve model mantık, dil felsefesi, tarih felsefesi, ahlak, estetik, iletişim felsefesi alanlarında dersler vermiş, tez çalışmaları yaptırmıştır. 1994’ten bu yana Gönül Felsefesi adını verdiği bir arayışın içindedir. Çeviri ve telif 10’dan fazla kitabı, 300’e yakın yayımlanmış makalesi vardır.

AYHAN ZEREN


Ayhan Zeren (Tokat, 1929) Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nden kimya yüksek mühendisi olarak mezun olmuştur. 24 yıl A. Ü. Fen Fakültesi, 2 yıl Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi'nde çalıştıktan sonra 1985 yılında Selçuk Üniversitesi'ne geçmiştir. Fizikokimya profesörü olarak Eğitim Fakültesi Kimya Bölüm Başkanlığı yapan Zeren, 1991 - 1996 yılları arasında vekaleten Müzik Eğitimi Bölüm Başkanlığı da yapmış, Kasım 1996'da emekli olmuştur.

Müzikle lise öğrenimi sırasında ilgilenmeye başlayan ve tanbur çalan Zeren, Musiki Mecmuası'ndan çok etkilenmiştir. Müzikle ilgili ilk bilimsel araştırması da aynı dergide yayınlanmıştır. Kimya konulu akademik çalışmalarının yanı sıra müzikle ilgili birçok kuramsal araştırma yapmış, bildiri, makale ve kitapları yayınlanmıştır.

Müzikle ilgili öğretim faaliyetlerine 1974 yılından itibaren Hacettepe Üniversitesi Müzik ve Güzel Sanatlar Enstitüsü'nde dersler vererek başlayan Ayhan Zeren, 1985'ten itibaren iki yıl Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü'nde, 1987'den sonra da Selçuk Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü'nde çeşitli lisans ve lisansüstü dersleri vermiş, lisansüstü çalışmalar yönetmiştir.

BERNA TUNÇER

BİRSEN ALTINER

BURAK ACAR


BÜLENT AKSOY

1974'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin İngiliz Filolojisi Bölümü'nü bitirdi. Aynı fakültenin Sanat Tarihi Bölümü'nde doktora yaptı. 1970'lerde sanat ve edebiyat kuramı konularında çeviriler yayımladı. 1980'lerde Türk musıkisi araştırmacılığına yöneldi. Türk musıkisinin tarihiyle ilgili araştırma, inceleme yazıları yazdı; çeşitli ansiklopedilerde musıki yazarı ve editörü olarak görev aldı. Bêla Bartok'un Türk halk musıkisinin yapısıyla ilgili araştırmasını Türkçe'ye kazandırdı. XIX. yüzyıl bestecilerinden Rifat Bey'in yakın bir geçmişe kadar kayıp gözüyle bakılan Ferahnak Mevlevî Ayini'ni Sermüezzin Rifat Bey'in Ferahnak Mevlevi Ayini adıyla kitap olarak yayımladı.

Bülent Aksoy, Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü'nde öğretim görevlisidir.

CEM BEHAR

Prof. Dr. Cem Behar 1946 yılında İstanbul'da doğdu. Yüksek öğrenimini Paris'te tamamladı. Müzik çalışmalarına Fikret Bertuğ ile başladı. Daha sonra Emin Ongan ve Niyazi Sayın ile çalıştı. Klasik Türk Müziğine ilişkin çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayımlandı. Klasik Türk Müziği Üzerine Denemeler (Bağlam Yayınları, 1987), 18. Yüzyılda Türk Müziği (Pan Yayıncılık, 1987) ve Ali Ufkî ve Mezmurlar (Pan Yayıncılık, 1990) adlı üç kitabı yayımlandı. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyesidir.

CEM ÖCEK

1970'de İzmir'de doğdu. 1992'de Ege Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümünden mezun oldu. İzmir'de yaşıyor. 1990 yılından bu yana elektrogitar yapımıyla uğraşmakta. Elektrogitarın, elektrogitar efektlerinin, amplifikatörlerin yapısı ve yapım yöntemleri ile ilgili araştırmalar yapıyor. Elektrogitarın ve elektrogitar müziğinin popüler müzikte yarattığı değişimler ve atonal müzik üzerine Çalıntı dergisinde inceleme yazıları yayınlandı. Özellikle mekaniğe olan merakı nedeniyle "mekanik müzik"le de ilgilenmektedir.

CEVAD MEMDUH ALTAR (1902-1995)

Cumhuriyetin kurulmasından önce yurtdışında öğrenim görmeye giderek 1922-1927 yıllarında Almanya'da Leipzig Konservatuvarı'nda keman ve viyola öğrenimini tamamladı; yurda döndükten sonra da Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi.
1927 yılında Ankara'da Musıki Muallim Mektebi'nde teori öğremeni olarak göreve başladı. 1932'den itibaren Gazi Eğitim Enstitüsü'nde sanat ve müzik tarihi öğretmenliği yaptı. 1960 yılından başlayarak emekli olduğu 1967'ye kadar da Ankara Devlet Konservatuvarı'nda sanat tarihi, opera tarihi ve estetik dersleri verdi. 1983-1992 yılları arasında ise, Bakanlar Kurulu kararıyla, IstanbulÕda Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda yüksek lisans düzeyinde sanat felsefesi ve müzik estetiği konularında ders verdi ve 1988'de aynı üniversite tarafından kendisine "fahri profesörlük" unvanı verildi.
Cevad Memduh Altar, uluslararası kongrelerde ve toplantılarda müzik ve sanatla ilgili çeşitli konularda çok sayıda konferanslar verdi, bildiriler sundu; bunların birçoğu yurtdışında yayımlandı. Uluslararası ve ulusal kongreler, sempozyumlar, seminerlerde ve ulusal müzik kurultayında görev aldı. 1930-1994 yılları arasında kültür ağırlıklı konularda gazete ve dergilerde pek çok makaleler yazdı, ayrıca çeşitli çeviriler yaptı.
Sanat tarihçisi ve müzikolog kimliğiyle 1927'den itibaren Atatürk'ün direktifleri altında Türkiye'deki sanat kurumlarının kuruluş çalışmalarına etkin bir biçimde katılarak, ülkenin kültür hayatına uzun yıllar hizmet etmiş olan Cevad Memduh Altar, ayrıca önemli bir araştırmacı olarak Venedik, Viyana, Berlin, Varşova gibi devlet arşivlerinde Türk kültürüyle ilgili incelemelerde bulundu.
Cevad Memduh Altar'ın yayımlanmış başlıca eserleri şunlardır: Goethe, Musiki Hayatı (1932), Goethe ve Sanatı (1944), Georges Bizet ve Carmen Operası (1948), Sanat Yolculukları (1953), Ludwig Van Beethoven (1953), Opera Tarihi, 4 Cilt (I. ve II. ciltler: 1970, 1975; 4 cilt birden: 1981-1982, 1989), Onbeşinci Yüzyıldan Bu Yana Türk ve Batı Kültürlerinin Karşılıklı Etkileme Güçleri Üstünde Bir İnceleme (1981), Paul Hindemith ile Karşılaşmam (1984), Sanat Felsefesi (1996).
Bazı ulusal ve uluslararası kültür kurumlarında üyelikleri de bulunan Cevad Memduh Altar, kültür alanındaki hizmetlerinden dolayı çeşitli nişan ve madalyalara da layık görüldü.

CEMAL TUKİN (1907-1977)

Cemal Tukin Üsküp'de doğmuştur. Lisans öğrenimi ile doktora çalışmasını Almanya'da Hamburg Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Türkiye'ye döndüğü 1938 yılından 1943'ekadar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde öğretim üyesi, 1943'den ölümüne kadar da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde Yakınçağ Tarihi Kürsüsü başkanı ve öğretim üyesi olarak çalışmış, ayrıca uzun yıllar Türk Tarih Kurumu'nun asbaşkanlığı görevini yürütmüştür. Prof. Tukin'in Boğazlar Meselesi adlı kitabı ile çeşitli tarih dergilerinde çıkan inceleme ve makaleleri dışında, 1936'da Hamburg'da Hans Christians Druckerei und Verlag yayınevince basılan Die Politischen Beziehungen Zwischen Österreich-Ungarn und Bulgarien von 1908 bis zum Bukarester Frieden (1908 Bükreş Antlaşmasına kadar Avusturya-Macaristan ile Bulgaristan Arasındaki İlişkiler) adlı bir kitabı daha vardır.

CÜNEYT SERMET


Cüneyt Sermet, Türkiye'de cazın kilometre taşlarının dikilmeye başlandığı yerdeki, ağır bir-iki taştan biridir. Doğumu, aşağı yukarı Duke Ellington Orkestrası'nın kuruluşu ile aynı yıla rastladığı için, "Ben cazla aynı yaştayım" diyor. Babası Tahsin Sermet, Cumhuriyet döneminin ilk mimarlarından, Ankara'da bakanlık binalarının bir kısmı, Kız Teknik Öğretim Enstitüsü, İzmir Milli Kütüphanesi ve Elhamra Sineması hep onun elinden çıkmış. Oğlunu zaten tanımayan kalmadı. Monako Konservatuvarı Öğretim Üyesi ünlü piyanistimiz Hüseyin Sermet. Cüneyt Sermet sapasağlam bir köprüdür bu iki kuşak arasında.

Cazla Robert Kolej'de okuduğu yıllarda lambalı radyolar vasıtasıyla tanışan Cüneyt Sermet konservatuvara da gitmekle beraber daha ziyade kendi kendini yetiştirmek ve bir "autodidact" olmakla övünmektedir. 1945-52 arası kurduğu küçük gruplar ve büyük orkestra ile Türkiye'de modern caz müziğinin temellerini atan ve pek çok müzisyen yetiştiren Cüneyt Sermet, 1954'de evlenince çok sevdiği kontrbasını bir kenara bırakarak kendini hocalığa ve müzik tenkitçiliğine vermiştir.

1943 yılında Amerika'daki ünlü "Metronome" dergisine yazdığı yazılarla Shelly Manne ve Ed Safranski gibi müzisyenlerin tanınmasını sağlayan ve 1947 yılında Jimmie Lunceford Orkestrası'na bir nevi danışmanlık yapan Cüneyt Sermet, 1959'dan itibaren Boston'daki ünlü Berklee Konservatuvarı'nın da Türkiye temsilcisi olarak bazı Türk müzisyenlerinin orada okumasına yardımcı olmuştur.

1950'lerin ortasından itibaren başta "Milliyet" olmak üzere pek çok gazetede devamlı yazıları çıkmış ve seminerler düzenlemiş olan Cüneyt Sermet, 1965'de Ankara Radyosu caz kısmı şefi olarak ilgiyle izlenen ve ders mahiyetinde olan caz programları yapmıştır. 1968'de Paris'e yerleşmesine rağmen, 1976 yılına kadar Ankara Radyosu'na yine adeta ders mahiyetinde caz ve klasik müzik programları yollamaya devam etmiştir.

0 yorum:

Yorum Gönder